Sarısaman Masalları yazarı/çizeri Leyla Zeynep Bakkalbaşı ile kısa bir sohbet

-Ben Sarısaman Masallarının kimin için yazıldığına karar veremedim. Kim okumalı bu kitabı?

Sizinle bu süreci paylaşabilmek benim için büyük zevk ve harika bir şans. Çok teşekkürler Ali

Bu kitabı, büyükler küçüklere okumalı diye düşünüyorum. Ama bir büyük kendisi için de “gizlice” okuyabilir elbette.
Yani, kitabı gerçekten de çocuklara yazdığımı hayal ettim hep.

-Dili çok zenginleştiren bir yöntem bulmuşsunuz, özellikle isimler, yer adları ve olaylar bilmediğimiz bir dil sanki

Çok küçüklüğümden beri kendi içimden, kelimelerle oynamayı sevdim hep. Mesela bir sözcük tersten nasıl okunur mutlaka bilmek isterim. Buradaki uzun kelimelerde ise en son yaşadığımız ülke, Madagaskar’dan etkilendim. Öyle upuzun isimleri var ki, bunun tamamını kullanmak imkansız. Onun için birbirlerine hitab ederken en baştaki bir kaç harfle yetiniyorlar. Ama biraz da, hayran olduğum rus edebiyatının etkisinden bahsetmeliyim. Şöyle ki, klasikleri çok küçükken, büyükbabamın memleketimizdeki kalın kerpiç duvarlı evindeki yuva gibi olan pencereler içerisine saklanarak okurdum. Ev büyük, misafir bol ve ihtiyacı hiç bitmezdi. Beni ortalıkta görürlerse mutlaka çarşıya bir şey almaya yollarlardı. Orada saklanır ve annemle teyzemlerin bu gençlik kitaplarını okurdum. Söylediğim gibi, rus yazarlarına çok yakınlık hissederdim ama o isimler beni canımdan bezdirirdi. Aynı ismin öyle bir kısaltması olurdu ki aklım karışırdı ve bu akıl karışıklığından çok hoşlanırdım. Ben de biraz bunu yapmak istedim belki? Kasıtlı değil ama, şimdi bakınca, sanki…
Bir de annem ve anneannem anlatımı çok zengin insanlardı. Onlardan çok tatlı, özgün sözcükler kalmış aklımda. Ve tabii ki benim de bir masal anlatıcım vardı. O da babam. Öyle tatlı tatlı ve düzenli olarak masal anlatırdı bana. Masal dilini tamamıyla kendisine borçluyum.
Ayrıca bir radyo çocuğuyum.

-Benim asıl ilgimi çeken tabii ki resimlemeler. Bunlar nasıl bir altyapının ürünü?

Resim yapmayı öğrenmekle ilgili hiç bir geçmişim yok. Tamamen sokakta yetişip kendini kurtarmış bir insan gibiyim. Ama evet yeteneğim olduğu hep söylendi. Babam bununla gurur duyardı. İlkokuldayken sınıfımızın bütün duvarları tamamen resimlerimle dolu olurdu. Hep ailenizde bir ressam mı var diye sorarlardı hocalar. Bir de annemin dediğine göre en önce çizimleri de tersten yapmaya başlarmışım; şöyle ki, tepeye ayakları çizerek aşağı, yani başa doğru ilerlermişim. Annem hep anlamaya çalışmış neden öyle yaptığımı. Bu çok aklına takılmış.
Bir de Resimli Bilgi Ansiklopedisi’nin resimlerinden müthiş etkilenirdim, hayrandım, saatlerce okur, çizer, taklit ederdim.

-Eşiniz diplomat ve değişik coğrafyalarda yaşadınız, bunun yazınıza ve resimlerinize etkisi de kaçınılmaz. Bu durumu siz nasıl yorumluyorsunuz?

Evet, tabi ki dünyanın pek çok farklı yerlerinde uzun yıllar yaşamak, düşüncelerime derinlik, duygularıma zenginlik kattı. Öyle garipliklere tanık olduk, öyle değişik duygular yaşadık ki! Üstelik bunu en başta çocuklarımla paylaşabilmek bana hep büyük bir şans olarak göründü. Çünkü hem çok uzak ve “acayip” yerlerdeydim, hem de en sevdiklerimle ve hiç yalnız değildim. Bu ikisinin birlikteliği olağanüstü bir zenginlik duygusu veriyor. Bir de tabi ki antropoloji geçmişim ve orada kazandığım bakış açısı. Kıymetli hocamız Prof. Bozkurt Güvenç bizi gerçekten özenle yetiştirmişti.


-Madagaskar’da açtığınız serginin bir parçası oldum. Heyecanınıza tanık oldum. Şimdi kendi ülkenizde sergi açıyorsunuz. Duygularınızı merak ediyorum.

İnsan dünyanın neresinde olursa olsun, kendi kök saldığı topraklarda tutunabildiği zaman gerçekten belini doğrultabiliyor. Ayağını yere sağlam basmış hissediyor. Burası benim ait olduğum yer. Hemen her zerresinde yaşayan veya yaşamış pek çok sevdiklerimden izler buluyorum. Burada parçalar birleşiyor ve anlamlı bütünler oluşuyor. Hatta dünyadan topladığım parçaları da burada birleştiriyorum. Madagaskar’daki sergim ilk göz ağrısıydı. Çok kıymetli benim için. Oradaki dostumuz Suzy’s Corner isimli Antananarivo’nun en sevdiğim mekanın sahibesi Afsana (Efsane) teklif etmeseydi, aklıma bile gelmezdi kitabın resimlerinden bir sergi yapmak. Ben kitabın basımıyla ilgiliydim. Sizin desteğiniz ise çok kıymetli oldu benim için Ali. Afişlerim, davetiyelerim sizin ürünleriniz… Ayrıca harika akıl hocalığı yaptınız.


İnsanlar çok sevdiler resimleri. Ulaştırma Bakanı, Havaalanı’nın yöneticisi, Balinaları ziyarete gideceğimiz otelin yöneticisi, sanatçılar, diplomatlar, hatta kendi vatandaşlarımız oradan tablolar aldılar. Kimi gazetelerde, sosyal medyada haber oldu. Hatta, Hint Okyanusu merkezli, çok güzel, bütün dünyada takip edilebilen Mozaïk isimli dijital bir sanat dergisinde, Sarısaman resimlerini yayımlamak istiyorlar ve sanırım resimler bu Ekim ayındaki sayıda yer alacaklar.
Tablolardan bütün kazancımı da kronik açlık ve susuzluk yaşanan Büyük Güney’e bağışladım, bir STK aracılığıyla. Şimdi payımız çocuklara okul beslenmesi ve su arıtımının sağlanması için kullanılacak. Güney’de – bu arada annemin ismi de Güney ve bu benzerlik beni çok etkiliyor- açacakları okulda sınıflarını süslesinler diye de çocuklara sergiden iki tablo teslim edebildik. Yani şunu gördüm sergide: insanlar kahramanlarla bir bağ kurdular. Kimi onlardan bazılarını evlerine götürmek, duvarlarına yerleştirmek, yani onlarla yaşamak istedi. Bu onları mutlu etti. Beni de mutlu etti ve bu sayede güneyin hiç bilmediğim bir yerinde belki hiç bir zaman görmeyeceğim bir okulda okuyan çocuklar Sarısaman Masalları’ndan haberdar olacaklar, onlardan yardım alacaklar. Yani kahramanlar artık benden bağımsızlaşıyorlar.

-Eşiniz Kaya beyin desteği çok görünür bir durumda, bunun sizi motive ettiği de kaçınılmaz. Onun gözünden bakarsanız, sizce en çok neden etkileniyor?

Kaya, Masalları bir çocuk gibi dinledi ve bir yetişkin olarak değerlendirdi. Bu açıdan çok şanslıyım. O hem naifliğini korumuş bir insan ve hem de gerçek bir entelektüel. Bazen bazı kahramanlara haksızlık ettiğimi düşündü, anlatımı yumuşatmamı istedi kimi yerde. Mesela “uzak ormanların prensi kurt”un kuyuda yaşadıkları hoşuna gitmedi. Ama sonra benimsedi. Sanırım en çok kitaptaki coşkuyu, değişik atmosferi, değişik okumalara imkan veren çok boyutluluğu ve bir de mutlu sonları seviyor. Bir de esprilerime gülüyor.

-Ben bu sergiye ev sahipliği yapmaktan büyük bir haz alıyorum. Gerek masal, gerek resimlemeler beni içine aldı. Gerekli kelimeleri bulsam elinize sağlık demekten daha öte şeyler söylemek isterim.

Hem sergi hem söyleşi için teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir